Başarı Nedir, Öyküsü Neden Önemsenir?
- Elif Ezgi Uzmansel
- 30 Oca 2018
- 3 dakikada okunur

“Takımınızdan daha çok bahsedin, çünkü beni kendime inandırıyorlar” yazmış Feride mailinde…
Ben de başarı(!) öykülerimizi ya da benim bahsetmeyi daha çok sevdiğim şekliyle hedef öykülerimizi asla es geçmiyorum, ne zamanki #uzmanselteam'den bir takım arkadaşım hedefine ulaşsa ya da “bu eşik aşılmaz” dediği bir eşiği aşsa hemen size yazıyorum.
Gebelikte kilo aldığımda, etrafımda bana ne yapamayacağımı söyleyen, geçmişten getirdikleri klişeleri tekrar eden onlarca insan vardı.
Onlara göre emzirirken "diyet" yapılmazdı. Bilinen anlamda, kalorisi çok düşük ve tek tip beslenmeye dayalı diyetler sadece emzirirken değil hayatımızın hiçbir alanında yapılmamalı... zaten. Bu her halükarda doğamıza aykırı! Doğru bir beslenme planının içinde, eti, yoğurdu, sebzesi, meyvesi, kuru baklagilleri, kuru yemişleri olmalı… O zamanlarda bu gerçeği onlara izah etsem de, onlar takip ettiğim metodu değil var olan kilomu konuşmayı daha zevkli buluyorlardı. Bilirsiniz, bizi ilgilendirmeyen ya da bizimle birinci dereceden ilgisi olmayan konularda fikir beyan etmeye bayılırız.

Onlara göre, bir daha asla eskisi gibi formda olamayacaktım. Onlara göre süt verebilmemin tek yolu ağır yağlı (iyi yağlardan söz etmiyorum) ve şekerli beslenmemdi, onlara göre anne olan kadın yaşlanmaya doğumla birlikte başlıyordu…
Kilo verenlerin bebek bakıcıları, aşçıları, spor antrenörleri vardı (!!!) Yoksa kendi olanaklarıyla insan nasıl sağlıklı beslensindi! - tabii ya ne demezler!
Onlar sürekli “yapamayacaklarımı” söylediler. Aslında mesele buydu...
Bunları söylerken ezberlediklerini yüzüme okumaktan, basit ve yavan akıl yürütmelerini tekrarlamaktan çekinmediler. Ben böyle anlarda tartışan biri değilimdir. Taylan Kümeli'nin metoduna, bilimselliğine, kendi irademe ve zamanın getireceklerine güveniyordum. Önceliğim evladımı emzirmekti… Hiç bilmediğim bir şeyi yapacaktım, zamanı yönetebilecek miydim, emin değildim. Onu da yaşayıp görecektim… Son aylarda ödem iyice başıma dert olmaya başladığında, normalin iki katı bir ebatım vardı diyebilirim. Yani hamilelikte kilo alan kadınların figüratif değil gerçek portresiydim.
İşte öyle anlarda, bana yapamayacaklarımı söyleyen insanları dinlemek bana hiçbir şey vermediği için dünyadaki başarı (!) öykülerini araştırmaya başladım. Gebelik sonrası ya da değil, sağlıklı yollarla ve yeterli sporla sağlıklı ağırlıklarına gelmiş kişileri, ünlülerin değil, benim gibi evladına, evine ve işine aynı anda ve sıfır yardımla yetişmeye çalışan bir kadına hitap edecek öyküleri işaretledim. Bana gerçek hikayeler gerekiyordu, bana hayatın içinden umut ve ilham kaynakları lazımdı. Çok çocuklu, yoğun tempolu insanların kilo verme öykülerini keşfettikçe benim rol modellerim bu isimsiz kahramanlar oldu, 2011 senesinin yaz aylarında bunları okuyarak çok moral buldum diyebilirim. Vazgeçmeden kendisi için en doğrusunu araştıran, uygulayan, vazgeçmeyen ve çevresine ışık saçarak bildiklerini paylaşmaktan çekinmeyen insanlara duyduğum saygı bana güç veriyordu. Ben de kendi çevrem için böyle olabilirdim, o zamanlar yabancı kaynaklardan okuduğum bu hikayelerin bir yansıması da pekala benim kültürüm ve benim olanaklarım dahilinde de gerçekleşebilirdi. Olmaz mıydı yani?
Üstelik benim birkaç avantajım daha vardı, hayatımın çok büyük bir kısmını sağlıklı beslenmenin teorik ve pratik olarak yaşandığı, öğretildiği, öğrenildiği ve uygulandığı bir atmosferde geçirmiştim. Dünyadaki en iyi hocaların konuşmalarını, derslerini birebir dinleme şansım olmuş, çok iyi şeflerin mutfaktaki yaratıcılıklarına bizzat şahit olmuştum. Sürekli bir öğrenme halindeydim… Dahası annem gerçekten işini iyi yaptığına inandığım birkaç diyetisyenden biriydi. Çocukluğumuzdan itibaren yeme içmeye dair sorduğumuz tek bir soru bile havada asılı kalmamış, daima en bilimsel, en keyifli yanıtlarla doyurulmuştuk. Belki de yaşamımda beslenmemin kontrolünü en çok yitirdiğim, mecburiyet ve özel durumumla da iyice sıkıntı yaşadığım bu anın içinden çıkmanın yolu bildiklerimi ve yeni öğreneceklerimi harmanlamaktı… Benim ışığım, ilham kaynaklarım ve “ben de yapabilirim” dememi sağlayan insanlar asla vazgeçmeyen ve başarı (!) öykülerini yazan insanlardı… Bu başarı öykülerinde kendi gerçeklikleri, zaafları, zorlanışları da vardı. Ama asla vazgeçmiyorlardı… Her zaman benim içinden geldiğim ekolü benimsiyor da değillerdi ama daima bilimsel, gerçekçi, sürdürülebilir ve sağlıklı olana yöneliyorlardı. Kendilerini geliştirmekten asla çekinmiyorlardı. Söylesenize, bu nasıl ilham verici olmasın?
Bu yüzden başarı öyküleri benim için çok ama çok özeldir. Feride’nin mailinde yazdığı seslenişin ne anlama geldiğini çok iyi anlıyorum… Feride’nin mailini okuduğum esnada, bir sonraki başarı öyküsü geldiğinde bunu Feride’ye ve azimden ilham alan herkese adayacağım demiştim… Bu post, onlara armağan olsun…
Başarı dediğimizde dış seslerden “yeteri kadar” soyutlanabilmeyi, adım atmayı kendisi için öğrenebilmeyi kastediyorum. Konu sağlıklı yaşam olsun ya da hayata dair başka bir yüzleşme olsun, kişinin sürekli “yapamayacağını” seslenen bütün işaretlere meydan okuma anını diyorum. Kendisi için yaptığı bir iyiliğin, pek çok kişiye umut ve ilham olmasını diyorum… Ben hedef diye buna diyorum sevgili dostlarım, başarı diye buna diyorum.
Commentaires